Fuat Sezgin, Bitlis’te 12 Ekim 1924’te dünyaya geldi. Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirerek 1943’te İstanbul’a gelen ve mühendis olmayı hayal eden Fuat Sezgin, Hellmut Ritter’i bir seminerde tesadüfen dinlemiş ve bu sefer onun öğrencisi olmayı hayal etmeye başlamıştı. Fuat Sezgin, Hellmut Ritter’e öğrencisi olmak konusunda kararlılığını göstererek kendisini şarkiyat alanına kabul ettirdi ve İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsünde, alanında en tanınmış Alman şarkiyatçı Hellmut Ritter’in öğrencisi oldu. Öğrenciliğinin ilk yıllarında hocasının isteğiyle, altı ayda otuz ciltlik Taberi Tefsiri’ni günde 17 saatlik çalışmayla bitirdi ve Arapçayı öğrendi. Onun bu azmi ve zekası Hellmut Ritter’i memnun etti.
Hocasının, bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını söylemesi üzerine “İslam Bilimleri” alanına yönelerek kendisini Türkiye’ye ve dünyaya tanıtacak yola girdi. 1954'te Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde “Buhari’nin Kaynakları” adlı doçentlik tezini tamamladı. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari’nin bir araya getirdiği hadislerin -bilinegeldiğinin aksine- sözlü kaynaklara değil İslam’ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı.
“ İslam Bilim Tarihi” adlı eşsiz eseri üzerine çalışmaya başladığı sırada, 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle üniversiteden uzaklaştırılan ve 147’likler diye bilinen akademisyenler arasındaydı. Bu darbeyi ve kendisinin üniversiteden çıkarılmasını “çocukça” bir hareket olarak nitelendirdi lakin ülkesine küsmedi. Ülkesinin gelişmesi için büyük bir sorumluluk duyuyordu. ” Geçmişimizi ve geçmişteki başarılarımızı öğrenirsek belki bir miktar aşağılık kompleksinden kurtuluruz ve yine büyük işler başarabiliriz.” diyerek çalışmalarının amacını bir cümlede ifade eden Fuat Sezgin, darbe sonrası askeri cunta tarafından Türkiye’den uzaklaştırıldı ve Almanya’ya gitti. Kendisini darbe sonrası ülkeden uzaklaştıranların içinde yer alan bir devlet yetkilisine “ Siz her şeyi yanlış yaptınız ama beni ülkeden uzaklaştırarak doğru yaptınız.” diyerek anlamlı bir tepki gösterdi.
“İslam Bilim Tarihi” adlı eserinin ilk cildini 1967 yılında yayımladı. Avrupalıların “Bunu bir Türk yazmış olamaz.” dedikleri 20 cilde varan “İslam Bilimleri Tarihi” adlı çalışması için altmış kadar ülkeyi gezdi ve yüz binlerce cilt dolusu kitap ve yazma eser inceledi. Bu eser vasıtasıyla, İslam dünyasının bilim dünyasına yaptığı katkıları kaynaklarıyla ispatladı. Bilimlerin Batı’nın ipoteğinde olmadığını, bütün bir insanlığın ortak malı olduğunu dile getiren Fuat Sezgin; Müslümanların 7. yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan ve Hintlilerden aldığını, bunun üzerine özgün bir şeyler koyan Müslümanların 16. yüzyıla kadar bilim dünyasının gerçek sahipleri haline geldiğini bu eserde örnekleriyle ifade etti. Bu örneklere göre Müslümanlar, Dünya’nın eğiminin 23.5 derece olduğunu ve bu eğimin 2000 yılda bir dereceye yakın azaldığını 15. yüzyılda kurdukları rasathane ile tespit ederken, Batılılar bu tespiti 19. yüzyılda tespit etmiştir. Yine Amerika haritasının bir kısmını 15. yüzyılda Müslümanlar yapmış ve Kristof Kolomb’dan önce Amerika’yı ilk defa keşfetmişlerdir. Günümüzdeki haritaların temelini, Halife Memun’un 9. yüzyılda görevlendirdiği astronom, coğrafyacı ve matematikçiler 30 yıllık bir çalışmayla atmış olup 18. yüzyıla kadar ki haritalar bunların taklididir. İlk pusulayı ve rasathaneyi yapan, gök cisimlerini uzun süreli gözetleyerek buradan sonuçlara ulaşan, 10. yüzyılda Abdurrahman Sufi ile gök haritasını yapan, Yunanlıların keşfettiği ilkel usturlabı 28 astronomik ödevi başaracak düzeye eriştiren yine Müslümanlardır. Bunun yanında, Yunanlılar saat yapıyordu ama bu saatler tam saati gösteriyordu. Müslümanlar, 12. yüzyılda dakikayı gösteren ilk saati yaparak bu konuda da büyük bir ilerleme sarf ettiler. Bunun gibi onlarca örneği “İslam Bilim Tarihi” adlı eserinde zikreden Fuat Sezgin “ Türkler ve Müslümanlar, mensubu oldukları medeniyetin ne kadar yüksek olduğunu görmeliler ve aşağılık duygusunu üzerlerinden atarak geçmişte olduğu gibi birçok icadı ortaya koyabilmeliler.” diyerek çalışmalarının asıl amacının bu olduğunu belirtmektedir.
Fuat Sezgin, 16. yüzyılın ortalarına kadar Müslümanların bilimde önder olduklarını lakin Avrupalıların da bu süreçte boş durmadığını özellikle belirtir. 10. yüzyıldan itibaren Avrupalıların, Müslümanlardan bilgiyi alarak geliştirdiğini ve 17. yüzyıl itibariyle Müslümanları geçmeye başladıklarını söyler. Müslümanlar ise bu dönemde siyasi olarak gerilemeye başlamıştır ve artık Avrupalıların kendilerini geçtiğini kabul etmektedirler. Ancak Avrupalılar, Müslümanların Yunan ve Hintlilerden alarak 16. yüzyıla kadar geliştirdiği bilimi göz önünde bulundurmayarak, bütün buluşların kendilerine ait olduğunu belirterek bir böbürlenme havası içine girerler. Fuat Sezgin’e göre bu yanlıştır çünkü Avrupalılar, Müslümanların 16. yüzyıla kadar geliştirerek getirdiği bilimi görmezden gelmektedir ve bu çok büyük bir yanlıştır.
Müslümanların gerilemesinin asla İslam’a dayalı bir husus olmadığını belirten Fuat Sezgin, gerilemenin sebebinin Müslümanların çalışmayı ve çabalamayı bırakarak yaratıcılıklarını kaybetmeleri olduğunu dile getirir. Ayrıca 11. yüzyılda başlayarak 150 yıl süren Haçlı Seferleri ve akabinde Moğol İstilası, İslam dünyasının yavaşlamasına sonrasında gerilemesine neden olmuştur. Bu süreçte Haçlılar, İslam dünyasının biliminden olumlu etkilenmiştir. Ayrıca Endülüs Emevi dönemindeki Avrupa, İslam dünyasının bilimdeki ilerlemesinden faydalanmıştır.
Geçmişte atalarımızın yaptıklarından hareketle bizlerin de daha iyi şeyler yapabileceğimizi eserlerinde vurgulayan Fuat Sezgin, İslam’ın gelmesinden sonra Müslümanlarda bilime karşı müthiş bir susama olduğunu belirtir. “ İki günü denk olan ziyandadır.” hadisi doğrultusunda yaşayan Müslümanlar, okuma hususunda büyük ilerleme kaydetmiştir. Öyle ki bir hoca, talebelerine okuma yazma öğretirken öğrencilerin bulunduğu salon o kadar büyüktür ki katır ve eşeğin sırtında dolaşarak onlarla ilgilenebilir. Hicri 1. yüzyılın sonlarına doğru, İslam dünyasında okuma yazma bilenlerin sayısı bütün dünyadaki okuma yazma bilenlerin sayısından daha çoktur. Müslümanlar bu yüzyıllarda yabancılardan da ders almaktadırlar. Hicri 2. yüzyılda camilerde bilim kürsüleri ortaya çıkmaya başlar. Camilerdeki bu kürsülerde bilim adamları çıkıp ders vermekte ve camiler büyük bilim merkezlerine dönüşmektedir. Bu sebeple ilk üniversitelerin İslam dünyasında camiler yoluyla ortaya çıktığını belirten Fuat Sezgin, böyle bir dinin asla gerileme sebebi olamayacağını bu ifadelerle ispatlar. Üniversitelerin İslam dünyasının bir mahsulü olduğunu dile getiren Sezgin, şu anki üniversitelerin niceliğinin çok olsa da niteliğinin ve üretkenliğinin çok düşük olduğunu vurgulamadan geçemez.
Türklerde dil öğrenmeye ve okumaya yönelik çok fazla hevesin olmadığını, halkımızın vakti değerlendirmeyi pek bilmediğini, günümüzü boş uğraş ve laflarla heba ettiğimizi vurgulayan Fuat Sezgin, yedi gün yirmi dört saat planlı bir şekilde çalışarak ilerleme sağlayabileceğimizi de belirterek gençlere yol gösterir. Allah korkusunun da gençlerde önemli bir yerinin olduğunu belirten Sezgin, son dönemde yalan söyleme, maddiyata yönelme gibi ahlaki bozulmaların yaşandığını hatırlatır. Bu şekilde kalıcı bir ilerlemenin olamayacağını belirtir.
Hayatının son yıllarında, yıllarca yaptığı çalışmanın çok önemli bir tezahürü olan “ İslam Bilim Tarihi” adlı eserinde dile getirdiği Müslüman icatlarının benzerini yaparak bir müze açmak isteyen Sezgin, beklediği desteği dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan görür. Gülhane’de kendisine tahsis edilen binada, İslam Bilimleri Müzesi kurarak gençlerin geçmişte Müslümanların yaptıkları icatların genç nesiller tarafından görülerek onlarda bir uyanış ve özgüven oluşturmak istediğini söyler. Bunu başarır da. Sadece ülkesine değil İslam dünyasına ve tüm dünyaya ilim açısından büyük katkılarda bulunan “İslam Bilim Tarihi Kaşifi Fuat Sezgin” 30 Ekim 2018’te hayata gözlerini yumar. ”Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir.” sözünü sonuna kadar hak eden Fuat Sezgin’e vefa borcunu ödemek isteyen ve gençlere örnek olmasını amaçlayan devletimiz tarafından, ülkemize ve bilime yaptığı büyük katkılar sebebiyle “2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” olarak kabul edilmiştir. Bedenen ölse de eserleri ve ülkemiz gençlerine kazandırdığı özgüven sayesinde gönül ve zihin dünyamızda yaşayacak olan Fuat Sezgin’i minnetle anıyor ve aramızdan nice Fuat Sezginlerin çıkmasını temenni ediyoruz.
Kaynak: Sefer Turan, Bilim Tarihi Sohbetleri