Yeni neslin yani Z Kuşağı'nın böyle bir derdi var mı bilinmez ama bizim ve bizden öncekilerin "Ayasofya" gibi bir derdi var(dı). Hatta İslâmî mücadelenin en önemli kalesinden biriydi.
Ayasofya, izini takip ettiğimiz yazar ve şairlerin eserlerinde, ev sohbetlerinde, mitiglerde kısacası her eylemimizde yer alırdı mutlaka. Zira Ayasofya'nın cami olmadığı bir İstanbul tahayyül edilemezdi.
Bu nedenle Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasını -Danıştay karar aldı ve müzeden camiye çevrildi- deyip geçiştirebileceğimiz bir mesele olarak görülmemeli.
Zihinlerinde var olan muasır medeniyet tasavvurlarını "İslam düşmanlığına" bağlayan kesim, Müslümanları Ayasofya'dan ayırmaya ve Ayasofya üzerinden ayrıştırmaya çalıştılar. Öyle ki, Ayasofya'nın cami olmasını istemek zorbalık ve gericilik sayılıyordu.
Onların gözünde Müslümanlar gerici ve yobazdı. Hiç bir Müslüman böyle bir iradeye sahip olamazdı.
Batı'nın ve Rusya'nın gönlünü yapmanın yolu "Ayasofya müze olarak kalmalı" demekten geçerken bir de "Kilise olsa daha iyi olur" dediğinizde uluslararası ödülleri hakettiniz demektir.
Tüm bu kargaşa içinde bunca yıllık engellemelere rağmen, nihayet Ayasofya aslına rücû etti.
Öyle bir ortam oluştu ki, Ayasofya'yı müzeye çeviren zihniyetin bugünkü savunucuları dahi yeniden ibadete açılma kararını desteklemeye mecbur kaldılar.
Bizim için İslam'ın haysiyeti söz konusu iken onların oy kazanma derdi var. Çünkü bugün açık oy kapalı sayım uygulaması yok.
Neyse.
Ayasofya, camilerden bir cami, mescidlerden bir mescid değildir.
Yeryüzündeki diğer mescid ve camilerden Ayasofya'yı ayıran en önemli özellik minarelerinden okunan ezanların tüm İslam aleminde yankılanmasıdır. Batı'nın zihin dünyasında kilise olarak yer edinmiş bir mabedden İslam alemine hitap eden ezanlar, Batı'yı tedirgin edip korkutmaktadır.
İşte bu sebeple, Ayasofya Camii'nde okunacak ilk ezanın sadâsı Mescid-i Aksa'nın kubbesinde yankılanacaktır. Çünkü zincirlerin kırılma sırası Mescid-i Aksa'dadır.
Gayret bizden tevfik Allah'tan..