İnsanlar -yazdıklarında yahut konuştuklarında- ahlaki durumlarını, bulundukları konumlarını göz önüne almak zorundadırlar.
Yazmadan yahut konuşmadan önce insanlar bu topraklara bir şey borçlu mudur, değil midir? Bunu önce hesaba katmaları lazım.
Kendini bu topraklara borçlu görenler yahut kendilerini bu topraklardan alacaklı hissedenler yazdıkları ve konuştukları ile birbirlerinden ayrılırlar.
Bu topraklardan alacaklı olduğuna inananların hesap gününü dahi umursamadan domuzdan kıl koparmanın ne kadar kârlı olduğunu bildiklerini ve bu yönde gayret ettiklerini görebilirsiniz.
Yıllardır vazgeçmeden benimsemiş bir ilkedir "yağmur yağdı böyle oldu" tavrı. Dünya var edildiğinden beri yağmur yağar fakat kendini alacaklı hisseden her seferinde sanki ilk defa yağmur yağıyormuş gibi hareket eder.
Türkiye enteresan memleket. Bu topraklarda gözü olan hainler ile, kendini alacaklı hisseden gafiller koyun koyuna yatıyor. Ne hainler ne de gafiller rahatsız edilmiyor.
Öyleyse yazdığımızda yahut konuştuğumuzda bu topraklara borçlu olduğumuzu ve bu borcu ödemenin iman meselesi olduğunu idrak etmemiz lazım.
Bu idrak bize; Türkiye Devleti'nin çarkı birgün çark durduğunda bu duruştan zarar görmeyecek olanlar tarafından değil, çark durursa hepimiz ölürüz diyenler tarafından döndürülmesi gerektiğini anlatmalı.
Aksi takdirde ne olacağını İsmet Ozel'in Amentü adlı şiirinde bulabiliriz:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
...