Covid-19 salgının konuşmalarımızda yeni yeni yer bulmaya başladığı zamanlarda, yavaş yavaş evlerimize çekilmeye başlarken, yüzlerimizde karamsar bir belirsizlik hakimdi.
Hem kendimiz hem de yakınlarımız için endişelenmeye başladığımızda, ölümün iştah kaçıran nefesinin korkusu suratlarımıza yansıyordu.
Birbirimizle göz göze gelmiyor, bir an önce güvenli yere yani eve gitmeyi istiyorduk. Hepimizin üzerinde istemsiz bir panik hali mevcuttu. Etrafımızda endişeli suratlar, gülmeyi unutmuş öfkeli yüzler, kimisinde ise tam bir teslimiyet gösteren binbir çeşit yüz ifadesi görüyorduk.
Böyle geçti günlerimiz. Sonra rakamlar gelmeye başladı. Alınması gereken önlemler sıralandı; sokağa çıkmak, ziyaretlerde bulunmak ve işe gitmek kısıtlandı. Bütün bunlar sıradanlaştı ve normalleşti.
Derken maskeler girdi hayatımıza. Ülkece hiç alışık olmadığımız bir aksesuardı. Başlarda kıtlığını çektik, sonra bolluğundan bunalmış olacağız ki etrafımızda maske çöplükleri oluştu. Nihayetinde vazgeçilmez bir parçamız haline geldi.
Yanımızdan ayırmadığımız cüzdanlar gibi.
Taktığımız maskeler, bizlere herhangi bir kronik rahatsızlığından dolayı maske takma zorunluluğu olan kimselerin hissettiklerinide anlama fırsatı verdi.
Maske takıyor olmanın verdiği bir diğer bakış açısı da dikkatlerimizi daha önce umursamadığımız gözlere yöneltmesi oldu. Karşımızdakilerde ilk dikkat kesildiğimiz yüz hattı gözler oluyor. Artık konuşurken insanların gözlerinin içine bakıyoruz.
Böylelikle maskelerin hepimizi eşit kıldığını da görmüş olduk. Makyajın, kusurların, cilt ve ten renginin belirsiz kaldığı bir eşitlik.
Tabi maskenin edebiyat alanındaki yerini de unutmamak lazım. Maskeler, edebî yazılarda, şiirlerde, tiyatronun ve hatta plastik sanatların hep vazgeçilmez simgesi oldu. Elbette daha çok mecaz olarak.
Örneğin Dostoyevski sanki bugünü görmüş gibi şöyle yazar “Öteki” adlı eserinde: ”İnsanların çoğu maske takıyorlar ve bugünlerde bu maskelerin altında neler gizli, kestirmesi güç."
Rus yazarın anlatmak istediği muhakkak benliğimizi saran mecazi maskeler. İş yerinde çalışırken takındığımız, evde takındığımız, yabancıların arasında takındığımız maskeler. Ruh halimize göre yüzümüze geçirdiğimiz kişilik maskeleri.
Bugün içinde bulunduğumuz "hayatta kalma mücadelesi" gündemimiz mecazdan gerçeğe değiştiği için sahte maskeler yerini herkesin görünüşünü eşitleyen fiziki maskelere bıraktı.
Hâsıl kelâm, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in dediği gibi, -aslında hep birer maske olan yüzlerimizin- fiziksel maskenin altındaki gerçek yüzlerimize dönüşmesine izin vermek ve kendimiz kalarak yaşama devam etmek daha huzurlu ve onurlu bir yaşam sağlar bize.
Kim bilir belki de bu yeni normal dönemin faydalarından biri de bu olur.