Modern çağın, insanı, çıkmaz girdaplara soktuğu konuların en başında şüphesiz “KADER”gelmektedir.
Kader kelimesi, Arapça’da, “miktar, sayı”anlamına gelir. Terim olarak ise, “Allah’ın nesneleri ve olayları özellikle sorumluluk doğuran beşerî fiilleri, ezelde planlayıp zamanı gelince yaratmasıdır.” (TDV Ansiklopedisi)
Kaderi’ anlayabilmek için “Külli İrade ve Cüz’i İrade”kavramlarını da iyi anlamak lazımdır.
Külli İrade; Allah’ın, doğuştan canlılar da yarattığı, değiştirilemeyen durumlardır. İnsanın annesi, babası, ırkı, cinsiyeti, doğumu ve ölümü bu kısma girer. Cüz’i İrade ise; Allah’ın çizdiği sınırlar çerçevesinde insanın iradesi ile hareket edebilme yetisidir. Külli İrade’nin dışında kalan her şey bu kısma girer.
İslam Tarihi’nde kaderin yanlış anlaşılmasından dolayı sapık mezhepler de türemiştir. “İnsan, rüzgarın önündeki bir yaprak gibidir” diyen Cebriyye, insana, irade kullanmanın beyhude olacağını söyler ve insan ne yaparsa yapsın kaderini değiştiremez der. Kaderiyye ise, insan her şeyi iradesi ile değiştirebilir, külli irade yoktur diyerek, Allah’ın yarattığı fiilleri de yok sayar.
Sevgili Okur, seni terimlere boğup sıkmak niyetinde değilim ancak İmanın Şartları’ndan biri olan Kader’i iyi anlamak için bu kavramları bilmek zorundayız.
Allah Taala, bizi dünyaya “imtihan” için göndermiştir. Hepimizin imtihanı farklı. Kimimiz ana- baba ile, kimimiz sağlıkla, kimimiz malla, mülke vs sınanıyoruz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz, Mülk Sûresi’nin 2. Ayetinde “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” buyurarak, dünyaya geliş amacımızın “İyi davranışta bulunmak” olduğunu ifade etmektedir.
Kimseye, “Kaldıramayacağından fazla yük yüklemeyeceğini” vadeden (Bakara/286) Allah’a karşı o kadar sitemkarız ki, başımıza bir musibet gelse hemen “lanet olsun, bu nasıl kader, hep beni mi bulur? Böyle kader olmaz olsun” gibi sözler söyleyerek, fıtrata aykırı davranıyoruz.
Akl-i Selim bir Müslüman, başına ne gelirse gelsin “Kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyebilmelidir.
Bizlere düşen en güzel kader anlayışı “tevekkül”dür. Hangi durum olursa olsun, bizler çalışmakla, çabalamakla zorunluyuz. Elimizden geleni yaptıktan sonra gerisini Allah’a bırakmalıyız. Çünkü, “herkes için ancak çalıştığın karşılığı vardır.” (Necm Suresi/ 39)
Bir konuda elimizden geleni yaptık ancak istediğimiz şey olmadı diye de hüzne kapılmamalıyız. Ne diyor Alemlerin Rabbi “Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz.” (Bakara/216)
Sözün özü... Hepimiz, yolun sonu belli olan bir trendeyiz. Yollar belli, dönemeçler bize ait. Bu dünyada güzel ameller işleyenlerin zümresine ilhak etsin Rabbimiz. Sözlerime, Hud Suresi’nin 23.ayeti ile son vermek istiyorum :” İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”
????????hocam güzel bir paylaşım olmuş teşekkür ederim bizleri böyle güzel ve de dikkat edilmesi gereken bir konu da aydinlattiginiz icin..