Herkesin diline pelesenk olmuş bu sualin cevabı konusunda muhtelif fikirlerin ileri sürüldüğü bir ortamdayız. Nereye gittiği ve nasıl olmaları konusunda kafa yorduğumuz, arayış içerisinde olduğumuz gençliğin halinden ve dilinden ne kadar anlıyoruz acaba?
Gençlikle frekans olarak aramızda kalın duvarlar varsa ve bu setlerin arkasından o gençliğe bir şeyler anlatmaya çalışıyorsak bunu ne kadar başarabiliriz ki?
Hiç düşündük mü acaba Peygamber Efendimiz (sav) kendisine farklı kişilerin yönelttiği aynı sorulara neden değişik cevaplar vermiştir? Ya da ilmin kapısı olarak telakki edilen Hz. Ali (ra) neden acaba “gençlere zamanına göre ve anlayabileceği dilden hitap ediniz” buyurmuştur.
Eline mikrofonu alan ve gençlerle alakalı bir şeyler anlatmak isteyen her kimse konuşmaya başladığında, gençlerden yapmalarını istediği şeyler hakkında acaba kendisi ne kadar muhtevaya sahiptir ve teorik olarak ortaya konan bu şeylerin olabilme ihtimali gerçekte ne kadardır?
Aslında gençlerin nereye gittiğini sorgulamak yerine gençlerin nereye götürüldüğü ve kimlerin nasıl götürdüğünü araştırmak daha doğrucu bir yöntem olur diye düşünüyorum.
Gençler bu toplumun önemli bir parçasıdır, eyvallah…
Neden acaba herkes gençler üzerine konuşuyor da kimse gençleri dinlemek ve anlamak istemiyor desek bu bir iddia mıdır yoksa vakıa mı?
Zannım o ki günümüzde gençleri anlamayla alakalı bir problem yaşıyoruz.
Öyleyse şu soru geliyor akla:
Bir genci anlamak demek ne demektir?
Onunla konuşmak, ona nasihat etmek, ona hediyeler almak ya da para vermek olabilir mi?
Gençle konuşurken bunun üslubu nasıl olmalıdır?
Üstenci, nasihat verici, eleştirici, tavsiye edici bir yöntem işe yarar mı?
Her şeyin hızlandığı, saniyelerinin dahi önem arz ettiği bu devirde bu hızdan gençlerin nasiplenmediğini ya da etkilenmediğini kim söyleyebilir ki? Bu öyle bir hale gelmiştir ki, okumak ve anlamak da hızlanmış aynı oranda odaklanma ve dikkat kısalmış gençlik bu baş döndüren devinimde kendisine nasıl bir rol biçeceğini dahi şaşırır vaziyete gelmiştir.
Bu yeni durum bizim de gençlere bakışımızda revizyona gitmemizi gerekli kılmıştır. O halde gençleri doğru anlamaya ihtiyacımız vardır demek gerekiyor. Zira bizler hiçbir zaman onlar gibi genç olmadık çünkü bizim gençlik yıllarımızda akıllı telefon ve sosyal medya gibi gençlerin beyinlerine direk atış yapan ve onları adeta hallaç pamuğuna çeviren, neyi, nasıl, ne zaman ve ne şekilde yapacağını dahi şaşırtan enstrümanlar/dış uyaranlar yoktu.
Peki günümüzün gençliği bu handikapı aşabilmek için neye muhtaç dediğimiz zaman elbette ki “yaşamaya ve yapmaya” muhtaçtır diyebiliriz. Lakin “helikopter ebeveyn” diye isimlendirilen yeni tip anne babaların olumsuz tutumları da yeni nesillerin başka bir sıkıntısıdır. Helikopter ebeveyn yani çocuğun üzerinde bir drone gibi her daim hazır ve nazır olan ebeveyn tipi. Evladından bahsederken “karnımız ağrıyor, endişeliyiz, sık hastalanıyoruz” gibi söylemlerle onunla ortaklık kurucu bir dil kullanmak suretiyle şu denmek isteniyor, benim evladım bu sorunlarla tek başına mücadele edemez ben de varım...
Dersini yaptın mı? Okula geç kalma! Kahvaltını yap, dik otur, ellerini yıkamayı ihmal etme, dişlerini fırçala, öğretmene saygı göster, geç kalma, devamsızlık yapma…
Daha nice tenbihat ve takibat…
Bütün bu takibat ve sıkı markaj gençleri bunaltma derecesine gelmekle kalmamış adeta onların yeteneklerini budayan bir mekanizmaya dönüşmüştür ne yazık ki.
Ebeveyn etrafta var olduğu vehmine kapıldığı onlarca tehlike karşısında evladı üzerinde titremekte ve bu anlayış ve tutum gençleri “yapamaz-edemez” şekline dönüştürmeye başlamıştır.
Gençler “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş” misalinde olduğu gibi yapılan tembihatlar sebebiyle neredeyse adım atamaz hale gelmişlerdir.
Bu vahim manzaranın tez zamanda ortadan kaldırılması gereklidir. Gençlere güvenmeliyiz, onları kendi hallerine bırakmalı, yaptıkları ufak-tefek hatalarının sonuçlarıyla yüzleşerek ve bu şekilde öğrenerek hayatın zorluklarına karşı kendilerince “antivirüs” üretmelerine fırsat vermeliyiz.
Bir ipek böceğinin kozasını örmesi ve ardından kozadan dışarıya çıkması ve bu esnada geçirdiği evrelerde kazandığı kuvvet ve tecrübe misali gençlere ayakta kalabilmeleri, tehlikelere karşı uyanık olabilmeleri, başarabilmeleri ve üstün meziyetli hale gelebilmeleri için imkan tanımalıyız.
Onların bizden istedikleri gülen yüz ve motivasyondur daha da ilerisi onlar esasen bizden onlardan neyi istiyorsak önce kendimizde yaşamamızı/yaşatmamızı talep ediyorlar, böyle yaptığımızda bizi takip ederek istendik noktaya gelebileceklerini lisan-ı hal ile ifade ediyorlar…
Zira elbette geleceği gençler şekillendirecek fakat yaşadığımız gün kimin eseri acaba?
Gençler bizden bir şey istiyorlarsa vardır bir hikmeti yerine getirmeye çalışalım o vakit.
Şimdi yazımızın başlığındaki soruyu bir daha soralım isterseniz; sahi gençlik nereye gidiyor?