GEÇMİŞ ACITIYORSA, GEÇMEMİŞ DEMEKTİR
Hz. Adem ve Hz. Havva'nın yasak meyveyi yemesiyle başladı hepimizin dünya sürgünü...
Kim isterdi ki birilerinin yaptığı hataların kefaretini ömür boyu ödemeyi? Sanıyorum ki kimse istemezdi. Aslında hepimiz, birilerinin üzerimize yüklediği acıların kefaretini ödeyerek tüketiyoruz ömür sermayesini.. Geçmişin acıları dün gibi duruyor yüreğimizin bir köşesinde. Unutmaya çalıştıkça bir şekilde çıkıyor karşımıza. Yağan yağmurlar, kaldırımda yürürken geçtiğimiz yerler, kitap okurken içimize dokunan cümleler.. Hep geçmişi hatırlatıyor, biz hatırlamak istemedikçe...
İnsan gibi acı çekmekten zevk alan başka bir varlık yoktur herhalde. Geçmişi bir kenara bırakıp yeni, tertemiz bir zamana sayfa açmak varken geçmişte yaşayarak harap ediyoruz kendinimizi.
Mevlana diyor ya : "İyi ki geçiyorsun zaman. Ya acının en derinime işlediği bir anda donsaydın!”
Zaman geçiyor; mevsimler değişiyor, ilkbahar, yaz; sonbahar, kış oluyor.. Göçmen kuşlar soğuk iklimlerden, sıcak yerlere göç ediyor. En karanlık gecelerin sonunda güneş yeniden doğuyor, sağanak sağanak yağan yağmurlardan sonra gök kuşağı açıyor. Ama insan bir türlü mazinin derinliklerinden çıkamıyor, anı yaşayamıyor. Bir mucize gelsin de bu bataklıktan kendiliğinden çıkayım istiyor...
Hayat, otobüsün sol camından etrafı izlerken, sağ camından kaçırdıklarımızdan ibaret...
Ey İnsan! artık kafanı bir kaldır da bir etrafı seyret. Dünyaya ne amaçla geldiğinin bilincine var...
Geçmişin karanlığından, geleceğin umut dolu günlerine kapı aralamak için Hint Felsefesi'nin öğüt niteliğinde şu 4 kuralı ile sözlerimi bitirmek istiyorum :
İlk kural : "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler."
İkinci kural : "Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrintıyı bile değiştiremeyiz. "Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı" gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatimizda karşılastığımız her olay, mükemmeldir."
Üçüncü kural : "İçinde başlangıc yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır."
Dördüncü kural: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir." "Hayatimızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir."